8 Ekim 2025 Çarşamba

Sergen Yalçın ve Beşiktaş: Aşk mı, Alışkanlık mı?

Beşiktaş son yıllarda hep aynı hikâyeyi yaşıyor: umutla başlayan sezonlar, hoca değişiklikleriyle bitiyor. Bu döngünün merkezinde ise bir isim var — Sergen Yalçın. Taraftarın gözünde hâlâ “Beşiktaş ruhunun” vücut bulmuş hali. Ama belki de sorun tam burada başlıyor.

Sergen Beşiktaş için sadece bir teknik direktör değil, bir simge. 2021’de kazandığı çifte kupayla efsaneleşti, ama o başarıdan sonra kulüp o çizgiyi sürdürecek yapıyı kuramadı. Yönetim, o dönemki planı kalıcı hale getireceğine, her sene sıfırdan başlamayı seçti. Sergen’in gidişinden sonra gelen hiçbir hoca o enerjiyi yakalayamadı. Çünkü Beşiktaş’ta taktik kadar duygunun da yeri var — ve Sergen bu duyguyu yönetebilen nadir insanlardan biri.

Ancak sorun şu ki, duygularla yönetilen kulüpler uzun vadede yıpranıyor. Sergen geri döndüğünde tribün yeniden inandı, ama aynı futbol aklı sahada yoktu. Oyuncular eskisi kadar tutkulu değil, yönetim aynı vizyonda değil. Bu kez eski günleri hatırlatan bir isim vardı ama o günlerin şartları yoktu.

Sergen Yalçın ve Beşiktaş ilişkisi bir tür aynaya bakmak gibi. İkisi de kendini yeniden tanımlamak zorunda. Sergen hâlâ o “saha içi zekâsıyla fark yaratan” figür, ama modern futbol artık sadece içgüdüyle oynanmıyor. Beşiktaş ise hâlâ geçmişteki o özgün ruhu arıyor, ama artık sistemin dışına düşmeden mücadele etmeyi öğrenmek zorunda.

Belki de gerçek şu: Sergen ile Beşiktaş birbirini çok iyi anlıyor, ama artık birbirine yetemiyor.
Tarihleri aynı, duyguları güçlü, ama çağ değişti. Bu hikâye bir dönemin sonu değil — belki de yeniden tanımlanması gereken bir sevdanın başı.

8 Ekim – Yıllar Geçti, Tarih Yazmaya Devam Etti

 https://losgalacticosblog.blogspot.com/2009/10/8-ekim.html

O eski yazıda 1908’den 1992’ye kadar neler olmuştu… Şimdi üzerinden yıllar geçti, dünya birkaç kez değişti, insanlar değişti. Arada biz de yaş aldık, büyüdük. Peki 2009’dan bugüne, 8 Ekim tarihlerinde neler oldu dersin?

2009 yılında Nobel Barış Ödülü, göreve henüz bir yıl önce başlamış olan ABD Başkanı Barack Obama’ya verildi. Kimileri için umut, kimileri için erken bir ödüldü ama dünya o gün “değişim” kelimesini tekrar hatırladı.

2010’da, Şili’de yerin 700 metre altında mahsur kalan 33 madencinin kurtarılma operasyonu başladı. Günlerce herkes aynı ekrana kilitlendi; umut, çeliğin ve taşın altından bile çıkabiliyormuş meğer.

2013 yılında Nobel Edebiyat Ödülü Kanadalı yazar Alice Munro’ya verildi. Sessizce yazan, gürültüsüz anlatan insanların da dünyayı değiştirebileceği bir kez daha kanıtlandı.

2016’da Nobel Barış Ödülü bu kez Kolombiya Devlet Başkanı Juan Manuel Santos’a gitti. Yıllarca süren iç savaştan sonra “barış” kelimesi, bir ülkenin yeniden doğuş hikayesi oldu.

2018’de dünya bir kez daha doğanın gücünü hatırladı. Endonezya’da meydana gelen deprem ve tsunamiler, binlerce insanın hayatını alt üst etti. Teknoloji ilerlese de doğa hâlâ “ben buradayım” demeyi biliyordu.

2020 yılına geldiğimizde, herkesin hafızasında yer eden bir dönem yaşandı. Pandemi, sınır tanımadı. Maskeler, mesafeler, sessiz şehirler... Ama aynı zamanda dayanışmanın, bilimin ve umudun yeniden hatırlandığı bir çağ açıldı.

2022’de Nobel Barış Ödülü, ifade özgürlüğü için mücadele eden Rus, Belarus ve Ukraynalı insan hakları savunucularına verildi. Dünya, bir kez daha “barış”ın sadece savaşsızlık değil, doğruları söyleyebilme cesareti olduğunu hatırladı.

Ve 2025’e geldik. Dünya hâlâ dönerken, bazı şeyler hiç değişmiyor: insanlar bir yanda inşa ediyor, bir yanda yıkıyor. Teknoloji hızla ilerliyor ama insanoğlu hâlâ kendi içindeki dengesini arıyor.

Belki de tarihin 8 Ekim sayfası bunu anlatıyor: her yıl aynı gün doğuyoruz, ama her defasında başka bir dünyaya.

Bugün yine 8 Ekim.
Bazıları için sıradan bir tarih, ama bazıları için bir dönüm noktası. Kimi için Nobel, kimi için bir kayıp, kimi içinse sadece bir doğum günü.

Ve belki de en güzeli bu — tarih hep devam ediyor ama bazı günler, bazı insanlar sayesinde anlam buluyor.

İyi ki doğdun.