29 Nisan 2012 Pazar

Bu Kadroyla Bu Kadar


Maçtan hemen sonra sıcağı sıcağına yazmak ne kadar doğru ne kadar güzel olur bilmiyorum ama içimdekileri dökmek istedim. Her türlü rezil bir maçtı. Beşiktaş'a kızamıyorum maalesef. Elimizdeki kadro belli, etkisiz bir Quaresma, yokları oynayan Simao, çırpınan Ernst ve Fernandes. Veli, İsmail ve 38 yaşına gelip hala çıkış yapmayı öğrenememiş Rüştü'den zaten beklentim düşüktü, o kadarını bile vermediler.

Hoca demeye bin şahit isteyen Tayfur hoca, maçı bizim gibi izledi, tek farkı bu akşam kasasına koyduğu 80bin küsür lira. Oyuna müdahele yetkisinden haberi olduğunu son 5 dakikada 3 tane forvet sokarak koskoca Beşiktaş'ı ne hallere soktu.

Her şeye rağmen takımı öne geçirdikten sonra bazı Galatasaray taraftarlarının taptığı Egemen, istem dışı kendi kalesine attığı golden sonra küfürlerin hedefi oldu. Bu kadar taraftarlık bu ülkede. Helal olsun Egemen'e, çok ta güzel top oynadı bu akşam. Stoch'a da helal olsun. "Lan bizde böyle topçu olsa" dedirtti adeta. Bu maçın futboluna gelene kadar çok şey konuşulur. Koskoca Beşiktaş'ın nasıl bir kadrosu olduğuna şahit oldum. Bütün maç olumlu hareketi olmayan Veli için çıkın dediğimde kendi kendime sordum "kim girecek". Evet bu sorunun cevabı yok Beşiktaş'ta. Quaresma, Fernandes gibi adamlarla o kadar kandırıldık ki zamanında. Futbolu 2 kişi oynar sandık.

Çok az futbola da değinelim. Beşiktaş oynayabileceği en iyi futbollardan birini oynadı bu akşam. Golü de bulduk Stoch'un füzesine, Rüştü'nün hatalı çıkışına engel olamayınca olmuyor işte. Fenerbahçe'de güzel oynadı diyebilirim. Hakem hatalarının yine bol olduğunu ve bu sefer kasıt olduğunu düşündüğüm maçtı.

En tiksindiğim konu, yine Lig Tv'den. Fenerbahçe'li taraftar sahaya girdiğinde olayı göstermeyen hatta bunun için pozisyonu göstermeyen yanlı bir kuruluş. Fenerbahçe olur da ceza almazsa şu ülkede futbol izlemenin bir anlamı kalmamıştır. Çok sayın Yıldırım Demirören de çok sevdiği Fenerbahçesine küçük jestlerinden birini yapmış olur.

Maç yazısından çok içimi döktüm, sahiden de çok iyi olmuyormuş sıcağı sıcağına ama böyle maça böyle yazı...

28 Nisan 2012 Cumartesi

Raul Veda Ederken...




Schalke kariyerini golle bitirdi kaptan. Müthiş bir şekilde uğurladılar Raul'u. Yuvasında görmediği, hakettiği uğurlamayı, elin Alman'ı yaptı bizim kaptanımıza. Ders olsun tüm vefasız takımlara...

Biraz Şampiyonlar Ligi, Biraz La Liga

Bernabeu'da hızlı başladık aslında maça. 2 güzel gol sonrası rahatladık fakat Bayern bu, bela takım. Beşiktaş'ın İBB'si varsa, Real Madrid'in Bayern'i var...

Barcelona'nın bittiği hafta da havalarda gezen Real Madrid'in ayaklarını yere bastırdı Bayern. Güzel de oynadı 2 takımda zaten bu sezon Bernabeu'da güzel oynamayan çıkamıyor ordan.

Almanlar penaltılarda iyidir her zaman. Bu sefer de öyle oldu. En pahalı 2 transfer Kaka ve Ronaldo'nun kaçırdığı penaltı üstüne Ramos'ta topu Cibeles meydanına atınca, Casillas ne yapsa boş. İspanyolların futbola koydukları postayı bir İngiliz ve bir Alman bitirdi bu sene.

Real Madrid bu sene bir kupa kaybetti, ama Jose Mourinho'yu bir sene daha kazandı. Pep'siz Barça ligde karşı koyamaz Real Madrid'e. Tito'yu da çiğ çiğ yer Mourinho.

Yeni bir dönem başlayacak İspanya'da. Geleneksel Barcelona devam edecek mi? Yoksa kralın takımı "moda"yı biterecek mi?

25 Nisan 2012 Çarşamba

Barcelona-Chelsea | Futbolun Adaleti

Son G.Saray-F.Bahçe derbisinden sonra çok duyduk özellikle Galatasaraylı taraftarlardan. G.Saray çok üstün oynamıştı fakat kazanan Fenerbahçe olmuştu. "Futbolun adaleti yok" diye bir çok laf duydum internette, gazetelerde. Dün akşam futbolun adaletinin en güzel örneklerinden birine tanık olduk.

6 Mayıs 2009'a dönelim. Yine bir Chelsea-Barcelona eşleşmesi. Son dakikalara girerken Chelsea 1-0 öndedir ve bütün maçı katleden hakem Ovrebo, yine Chelsea'nin bariz bir penaltısını vermez. O atağın sonunda Iniesta'nın golüyle maç 1-1 olur ve Barcelona önce turu atlar, sonra da kupayı kaldırır. Ovrebo o maçtan sonra İngilizler tarafından yerden yere vuruldu, ölüm tehtidleri aldı, çok sonra bile. Kısaca yaptığı bir hata kariyerinin geri kalanında peşini bırakmadı.

2 Takım 3 yıl sonra tekrar karşılaştılar. Bir tarafta "uzay takımı(!)" Barcelona, diğer tarafta Di Matteo ile ivme yakalayan yaş ortalaması yüksek Chelsea. İlk maçı Londra'da savunma ile 1-0 kazanmayı bildiler fakat Nou Camp'ta kimse onlara şans tanımıyordu. Aynı Mourinho'nun Inter'i ya da geçen haftaki Real Madrid gibi. Fakat futbolun adaletli bir oyun. Daha önce 2005'te Liverpool, Milan karşısında kupayı götürürken, 2007'de de tam tersi olmuştu. Nou Camp'ta hızlı başlayan Barcelona, golü de buldu hatta 1354358746 pas yaparak bir çok fırsat ele geçirdi. Üstüne Terry'nin kasaplığı ve atılan 2. gol Katalanlara rahat nefes aldırdı. Ramires'in ilk yarının son dakikasında attığı golle bir anda korkuttuğu Barça, ikinci yarı da baskılı oyununu sürdürdü ve penaltı kazandı. Hayatında 2. kez kaçırdı Messi. Euro 2008'de Hamit'in ortasında topu elinden kaçıran Cech, bu maçta yıldızlaştı ve adeta panter kesildi. Ve İngiliz basınının da manşete taşıyacağı, futbolun adaletinin neler yapabileceğini gösteren en önemli olay, Fernando Torres'in golü. Sonuç, 2-2 biten bir maç ve lig sonrası Şampiyonlar Ligi'nden de veda eden bir Barcelona. 

Kısaca, futbol adaletli bir oyundur ve pas yapan değil gol atan kazanır.

24 Nisan 2012 Salı

Duruş

Demirören yönetiminde Beşiktaş, hakem hataları, cezalar vs. durumlara çoğu kez sessiz kalmıştı. Yeni yönetimde dikkatimi çeken ilk şeylerden biri bu oldu. Kulübün resmi sitesinden yapılan açıklama sonrası açıkçası bir taraftar olarak sevindim. Bir şeyler değişir mi ? Belki de hayır, fakat en azından sessiz kalmamak, tepkimizi koymak güzel. Zira son yıllarda bunu sadece tribünden yapabiliyorduk.

UEFA, Beşiktaş'a 3 yıl men cezası verebilir. 3 Yıl ceza almak, Beşiktaş gibi bir kulüp için maddi ve manevi korkunç bir kayıp demek. Takımı büyük oranda küçültür. Tabi seneye de katılacağımız garanti değil, şu oynanan futbolla ama 3 yıl gibi uzun bir süre boyunca Avrupa'nın gelirlerinden mahrum kalmak, zaten çöküntü içinde olan bir Beşiktaş için felaket olur. 1 Mayıs'ta başkan Fikret Orman takımı savunacak. Açıkçası beklentim büyük başkandan, son yıllarda kaybolan duruşumuzu yeniden ortaya koyabilir.

23 Nisan 2012 Pazartesi

Irkçılık Üzerine


Hiç derdimiz yokmuş gibi ülke futbolunda, tek düzgün olduğumuzu iddia ettiğimiz "ırkçılık" konusu tartışılıyor. Emre Bölezoğlu'nun Trabzonsporlu Zokora'ya "fucking nigger" demesi sonrası oyuncuya 2 maç ceza verildi. Avrupa'da en çok cezaların verildiği, tartışmaların olduğu konulardan biridir ırkçılık, özellikle İspanya ve İtalya'da Eto'o ve Balotelli'ye yapılanlar en önemli örnekleri. 

Türkiye'de ırkçılığa herkes karşı, en çok ta Çarşı tepkisini koyan taraftar grubu diyebilirim. Zamanında açılan "we are all Eto'o" pankartı gibi. Benim bu konularda şöyle bir görüşüm var. Her ülkede ırkçılık yapılır. Türkiye'de 75 milyon insan var ve bu 75 milyon insanın bir olmadığını biliyoruz. Bu kadar insan arasından 5-10 kişinin yaptığı ırkçılıktan sonra "Türkiye'de ırkçılık var" demek biraz acımasız bir yorum oluyor. Emre'nin yaptığını savunmak, insanlık ayıbıdır. Onun nasıl bir "insan" olduğunu herkes biliyor. 

Bizim ülkemizde sorun olan, fanatizmi yanlış yorumlamak. Twitter ve Facebook'ta sırf Fenerbahçeli diye Emre'yi delicesine savunan üstüne de " Annesine küfretmiş, az bile yapmış" diyenler var. Bu durumun hiç bir savunulacak yanı yok, ırkçılık bir insanlık suçudur ve cezası ağır olmalıdır. Şu olanlar İngiltere'de olsa, Emre'yi spordan men ederler. Sen bunu yapmazsan bu tarz insanlar her yerde ahkam keser. 

Bizim Hakkı Yeten'imiz Yok Artık (!)


İslam Çupi yazmış, Okay Karacan köşesinde yer vermiş. Radikal'den...

Kâbus günler yaşayan Beşiktaşlı'ya sağlık reçetesini bir Fenerbahçeli'nin bundan tam 23 sene önce yazdığını söylesek inanır mısınız? Ya da ne kadar katılırsınız okuyacaklarınıza..


Bir gerçek Beşiktaşlı üzerinden yazılan, tüm zamanların yaşam iksiri..

İşte "Beşiktaş'ın ölümü" başlığıyla geliyor...



Devamı

22 Nisan 2012 Pazar

Reklam Yıldızı Guti Reyis

Coentrao Israrı(!)

Real Madrid iki güzel sol beke sahip. Coentrao ve Marcelo. İkisi de yetenekli ve genç sayılabilecek oyuncular.Marcelo ilk geldiği günden bu güne çok geliştirdi kendini ve bence şuan dünyadaki en iyi 1-2 sol bekten biri. Coentrao'da ilerde olma potansiyeline sahip fakat son maçlardaki performansı pek iç açıcı değil. Özellikle Bayern maçıdna Lahm'ı geçirmesi ve ardından yenen gol üstüne El Clasico'da da ilk 11 başlaması dün akşam korkutmuştu beni.Bana kalırsa Coentrao biraz İsmail Köybaşı tarzında hücum gücü daha ağır basan bir bek, ki Barcelona, Bayern gibi zorlu deplasmanlarda tercih edilmesi yanlış.

Bir diğer durumda Mourinho, Coentrao'yu bekte oynattığı zaman, Marcelo'nun orta alana geçme durumu. Çok etkisiz kalıyor o bölgede ve hücum anlamında çok sıkıntı yaratıyor Real Madrid'e. Bu sezon Marcelo 37, Coentrao 29 maç oynamış toplamda. Az önce bahsettiğim durumun tersi de Marcelo defansa geçtiği zaman da oluyor. Coentrao şimdilik sol açık ve bekte iyi bir alternatif ama asla 11 oyuncusu değil bence.

Bir Diriliş: Barcelona 1-2 Real Madrid


Ne yalan söyleyelim, çok umudum yoktu bu maç için. Sebebi açık. Jose Mourinho büyük adam, büyük teknik direktör. Bizim haddimize değil ona şunu yap bunu yap demek. Fakat Real Madrid 2 senedir Barcelona karşısında "kralın takımı" olmaktan çıktı. Real Madrid gibi hücumu düşünmektense "yemeyelim atarız bi' tane" durumu oldu.Bu maç, Los Galacticos'un dönüşüdür.

Şampiyonlar Ligi'nde iki takım da yenilmiş deplasmanda. Bu maçın zor tarafı da bu. Şampiyonlar Ligi rövanşları öncesi birbiriyle oyanayan iki dev. Barcelona'nın kadro darlığı malum. Üstüne bu sezon David Villa'nın yokluğu, Abidal'ın hastalığı derken koca takım Thiago'lara, Tello'lara kaldı. Guardiola'nın da Pique ve Alexis'i yedek bırakma düşüncesi de ligde işimiz zor, Avrupa'ya bakalım dedirtti.Tabi Nou Camp'ta her türlü yeneriz gibi bir düşüncesi yoksa (!)

Real Madrid, Mourinho'nun bütün takımları gibi fizik üstünlüğü yine kendini gösterdi. Bayern maçında çok mücadele ettiler üstüne bu maçta da kondisyondan ödün vermediler. Puyol çok büyük adam ama o da dünkü maçta bir yere kadar dayanabildi. İlk hatasında golü yedirtti takıma.

Cristiano Ronaldo'ya da değinmeden olmaz. Gözümde oynadığı en iyi El Clasico'ydu. Hücümdaki liderlik vasfı dikkatimi çekti ve ikinci golü attığımızda da "sakin olun" mesajıyla takımını ve taraftarını rahatlattı.

Maçın benim için en özel olayı, Real Madrid'in Barcelona'yı deplasmanda eskisi gibi "Real Madrid gibi" oynayarak yenmesidir. Şampiyonluk bu sene şüphesiz başkente gelecek. Bloga not düşeyim, bu maç bir devrin sonu olabilir...