Beşiktaş son yıllarda hep aynı hikâyeyi yaşıyor: umutla başlayan sezonlar, hoca değişiklikleriyle bitiyor. Bu döngünün merkezinde ise bir isim var — Sergen Yalçın. Taraftarın gözünde hâlâ “Beşiktaş ruhunun” vücut bulmuş hali. Ama belki de sorun tam burada başlıyor.
Sergen Beşiktaş için sadece bir teknik direktör değil, bir simge. 2021’de kazandığı çifte kupayla efsaneleşti, ama o başarıdan sonra kulüp o çizgiyi sürdürecek yapıyı kuramadı. Yönetim, o dönemki planı kalıcı hale getireceğine, her sene sıfırdan başlamayı seçti. Sergen’in gidişinden sonra gelen hiçbir hoca o enerjiyi yakalayamadı. Çünkü Beşiktaş’ta taktik kadar duygunun da yeri var — ve Sergen bu duyguyu yönetebilen nadir insanlardan biri.
Ancak sorun şu ki, duygularla yönetilen kulüpler uzun vadede yıpranıyor. Sergen geri döndüğünde tribün yeniden inandı, ama aynı futbol aklı sahada yoktu. Oyuncular eskisi kadar tutkulu değil, yönetim aynı vizyonda değil. Bu kez eski günleri hatırlatan bir isim vardı ama o günlerin şartları yoktu.
Sergen Yalçın ve Beşiktaş ilişkisi bir tür aynaya bakmak gibi. İkisi de kendini yeniden tanımlamak zorunda. Sergen hâlâ o “saha içi zekâsıyla fark yaratan” figür, ama modern futbol artık sadece içgüdüyle oynanmıyor. Beşiktaş ise hâlâ geçmişteki o özgün ruhu arıyor, ama artık sistemin dışına düşmeden mücadele etmeyi öğrenmek zorunda.
Belki de gerçek şu: Sergen ile Beşiktaş birbirini çok iyi anlıyor, ama artık birbirine yetemiyor.
Tarihleri aynı, duyguları güçlü, ama çağ değişti. Bu hikâye bir dönemin sonu değil — belki de yeniden tanımlanması gereken bir sevdanın başı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder