8 Ekim 2025 Çarşamba

Sergen Yalçın ve Beşiktaş: Aşk mı, Alışkanlık mı?

Beşiktaş son yıllarda hep aynı hikâyeyi yaşıyor: umutla başlayan sezonlar, hoca değişiklikleriyle bitiyor. Bu döngünün merkezinde ise bir isim var — Sergen Yalçın. Taraftarın gözünde hâlâ “Beşiktaş ruhunun” vücut bulmuş hali. Ama belki de sorun tam burada başlıyor.

Sergen Beşiktaş için sadece bir teknik direktör değil, bir simge. 2021’de kazandığı çifte kupayla efsaneleşti, ama o başarıdan sonra kulüp o çizgiyi sürdürecek yapıyı kuramadı. Yönetim, o dönemki planı kalıcı hale getireceğine, her sene sıfırdan başlamayı seçti. Sergen’in gidişinden sonra gelen hiçbir hoca o enerjiyi yakalayamadı. Çünkü Beşiktaş’ta taktik kadar duygunun da yeri var — ve Sergen bu duyguyu yönetebilen nadir insanlardan biri.

Ancak sorun şu ki, duygularla yönetilen kulüpler uzun vadede yıpranıyor. Sergen geri döndüğünde tribün yeniden inandı, ama aynı futbol aklı sahada yoktu. Oyuncular eskisi kadar tutkulu değil, yönetim aynı vizyonda değil. Bu kez eski günleri hatırlatan bir isim vardı ama o günlerin şartları yoktu.

Sergen Yalçın ve Beşiktaş ilişkisi bir tür aynaya bakmak gibi. İkisi de kendini yeniden tanımlamak zorunda. Sergen hâlâ o “saha içi zekâsıyla fark yaratan” figür, ama modern futbol artık sadece içgüdüyle oynanmıyor. Beşiktaş ise hâlâ geçmişteki o özgün ruhu arıyor, ama artık sistemin dışına düşmeden mücadele etmeyi öğrenmek zorunda.

Belki de gerçek şu: Sergen ile Beşiktaş birbirini çok iyi anlıyor, ama artık birbirine yetemiyor.
Tarihleri aynı, duyguları güçlü, ama çağ değişti. Bu hikâye bir dönemin sonu değil — belki de yeniden tanımlanması gereken bir sevdanın başı.

8 Ekim – Yıllar Geçti, Tarih Yazmaya Devam Etti

 https://losgalacticosblog.blogspot.com/2009/10/8-ekim.html

O eski yazıda 1908’den 1992’ye kadar neler olmuştu… Şimdi üzerinden yıllar geçti, dünya birkaç kez değişti, insanlar değişti. Arada biz de yaş aldık, büyüdük. Peki 2009’dan bugüne, 8 Ekim tarihlerinde neler oldu dersin?

2009 yılında Nobel Barış Ödülü, göreve henüz bir yıl önce başlamış olan ABD Başkanı Barack Obama’ya verildi. Kimileri için umut, kimileri için erken bir ödüldü ama dünya o gün “değişim” kelimesini tekrar hatırladı.

2010’da, Şili’de yerin 700 metre altında mahsur kalan 33 madencinin kurtarılma operasyonu başladı. Günlerce herkes aynı ekrana kilitlendi; umut, çeliğin ve taşın altından bile çıkabiliyormuş meğer.

2013 yılında Nobel Edebiyat Ödülü Kanadalı yazar Alice Munro’ya verildi. Sessizce yazan, gürültüsüz anlatan insanların da dünyayı değiştirebileceği bir kez daha kanıtlandı.

2016’da Nobel Barış Ödülü bu kez Kolombiya Devlet Başkanı Juan Manuel Santos’a gitti. Yıllarca süren iç savaştan sonra “barış” kelimesi, bir ülkenin yeniden doğuş hikayesi oldu.

2018’de dünya bir kez daha doğanın gücünü hatırladı. Endonezya’da meydana gelen deprem ve tsunamiler, binlerce insanın hayatını alt üst etti. Teknoloji ilerlese de doğa hâlâ “ben buradayım” demeyi biliyordu.

2020 yılına geldiğimizde, herkesin hafızasında yer eden bir dönem yaşandı. Pandemi, sınır tanımadı. Maskeler, mesafeler, sessiz şehirler... Ama aynı zamanda dayanışmanın, bilimin ve umudun yeniden hatırlandığı bir çağ açıldı.

2022’de Nobel Barış Ödülü, ifade özgürlüğü için mücadele eden Rus, Belarus ve Ukraynalı insan hakları savunucularına verildi. Dünya, bir kez daha “barış”ın sadece savaşsızlık değil, doğruları söyleyebilme cesareti olduğunu hatırladı.

Ve 2025’e geldik. Dünya hâlâ dönerken, bazı şeyler hiç değişmiyor: insanlar bir yanda inşa ediyor, bir yanda yıkıyor. Teknoloji hızla ilerliyor ama insanoğlu hâlâ kendi içindeki dengesini arıyor.

Belki de tarihin 8 Ekim sayfası bunu anlatıyor: her yıl aynı gün doğuyoruz, ama her defasında başka bir dünyaya.

Bugün yine 8 Ekim.
Bazıları için sıradan bir tarih, ama bazıları için bir dönüm noktası. Kimi için Nobel, kimi için bir kayıp, kimi içinse sadece bir doğum günü.

Ve belki de en güzeli bu — tarih hep devam ediyor ama bazı günler, bazı insanlar sayesinde anlam buluyor.

İyi ki doğdun.

12 Eylül 2012 Çarşamba

Türkiye 3-0 Estonya

Hollanda deplasmanından kimse galibiyet beklemiyordu, ama Estonya maçını kazanamazsan bu kupaya girmeyi hak etmiyorsun demekti. Geçmişte Estonya, Letonya vs küçük Avrupa ülkelerine kaybettiğimiz puanlar var. Abdullah Avcı'nın milli takımında bu takımlara daha fazla geçit vermeyiz diyordum. Şimdilik öyle oldu.

Maça açıkçası pek iyi başlamadık, savunma çok sıkıntılıydı. Estonya'nın golcüleri biraz daha iyi olsalar çok rahat gol yerdik. Bizim hücum hattımız da pek parlak değildi. Burak Yılmaz ligdeki performansının %1'ini bile yansıtamıyor sahaya. Umut ise sezon başından beri istikrarını milli formaya yansıtmayı başardı. Falcao saçlı Arda'da İspanya'da bir şeyler öğrenmiş belli ki. Mehmet Topal ise Valencia günlerinden bir kesit verdi bize.

Kırmızı karta kadar işler baskı yoğun fakat sonuç yoktu. Estonya'da atmaya uğraşıyordu ama tartışmalı kart sonrası işler tamamen bizim lehimize döndü. Milli takımın karşısında artık gol atmak değil, gol yememek isteyen bir takım vardı. Kapandılar ve biz de hata yapmaya zorladık. Gençleşen milli takım yine 32'lik Emre'nin eline baktı orta sahada. Selçuk ve Nuri yedek kulübesinde izledi Emre'yi koca maç. Oyuna girdiklerinde ise Selçuk-Umut değişikliği "milli takımın orta sahası topal-emre olacak" mesajı verdi. Güzel de gol attı Selçuk ama basının gazına gelmiş olacak ki sevinmedi gole. Bu ülkede bu yüzden büyük oyuncu yetişmiyor.

Milli takımın hala eksikleri var, ama durum o kadar da kötü değil. Biraz daha tecrübe ile güzel bir takım olabiliriz. Diğer rakiplerimizi de yenip en azından gruptaki yerimizi sağlamlaştırmak gerek. Bu ülke artık kupa kaçırmamalı.

9 Eylül 2012 Pazar

Olan Biten

Sınavlar sonunda bitti, burayı da boşladım biraz farkındayım. Son zamanlarda olan bir iki duruma değineceğim.

Milli takım ile başlayalım. Hollanda karşısında ilginç bir kadro ile çıktı diyebilirim. Performansı çok yerinde demeye bile gerek yok çünkü Barcelona onu izlemeye gelmiş ama Selçuk İnan, maçta sahada değildi. Avrupa'daki en önemli oyuncumuz Nuri de tabi. Zayıf Hollanda savunmasını bir kaç kere geçebildik ama A.Madrid'in yıldızı(!) milli takımda yokları oynadı. Tabi diğer hücum hattı da. Sercan'ı beğendim diyebilirim ama onunda daha mücadeleci bir takıma gitmesi gerekiyor gelişmesi için. Takım savunması konusunda ise yıllardır bir şeyler öğrenemediğimiz çok açık. Top kaybı konusunda da rakip tanımıyor olmamız da önemli tabi. Kimse galibiyet beklemiyordu bu maç ama rakibin halini görünce insanın içi sızlıyor.

Ronaldo, mutsuz olduğunu açıkladı. Birçok şey yazıldı çizildi. Babasının ölüm yıldönümü, takımla sorunu var, maaş sıkıntısı diye. Ronaldo gibi bir profesyonel babasının üzüntüsünü sahaya yansıtmaz. Bunun tek sebebi vardır, Iniesta'nın aldığı ödül. Ronaldo geçen sezon canını dişine taktı takımın Barcelona'yı geçmesi için. Bu ödülü en çok o haketti. Iniesta'nın hakkı yenmesin bütün sezon iyi bir performans sergiledi ama ödül almasının ana etkeni yazın aldığı kupa diye düşünüyorum. Eskiden yılın futbolcusu dendiği zaman herkesin aklına bir kişi gelirdi, Ronaldinho, Ronaldo, Zidane, Figo gibi. Ben eskisi gibi düşündüğümde bu ödülü en çok Ronaldo haketmişti bu sene. Daha önceki senelerde Messi'nin hakettiği gibi hemde. Takıma liderlik yaparak, sorumluluk alarak, kelimenin tam anlamıyla takımı şampiyonluğa taşıyarak. Mutsuzluğunu da kulübüne çatarak dile getiriyor. Real Madrid'in lobisi Avrupa'da belki de hiçbir takımda yoktur. Ama bu ödülde etkisiz kalmıştır. Şöyle bir nokta da var. Ronaldo, Real Madrid'de yeteri kadar ön plana çıkamadı çünkü geçen sene herkes iyi bir oyun çıkarmıştı. Takım buna izin vermedi, çok ta vermez zaten. Real Madrid'den büyük oyuncu yoktur. Ronaldo bu yüzden ayrılacaksa, kimse tutmaz onu bu kulüpte.

Az çok sitem ettim ama birkaç gündür içimde tuttuğum şeylerdi bunlar. Bloga daha çok yazmak istiyorum. Bu aralar da zaman sıkıntı olmayacak sanırım.

8 Eylül 2012 Cumartesi

Hollanda-Türkiye

Sadece tek bir soru soracağım; Selçuk İNAN'a uymayacak veya Selçuk İNAN'ın uyamayacağı bir taktik var mı?  
Cevabı da ben vereyim; ön liberosuz, orta sahasız ve forvet arkası olmadan oynuyorsanız Selçuk İNAN oynamaz!
Maçın Özeti ise;

5 Eylül 2012 Çarşamba

Milli Takım Kampı Basketbolcu Ayartma Kampı mı?

Tanjevic, milli takımdan çok Fenerbahçe'ye çalışacaksa ilk maçı İtalya'ya 14 sayıdan veririz, 2. maça akıllanmayız 18 sayıdan veririz maçı. İlk yarı 11 dakikada 8 sayı, 5 ribaund katkı aldığın adamı, 2. yarı SIFIR dakika oynatmak nedir? Göksenin'e süre bile verilmiyor. Bir de utanmadan "şanssız mağlubiyet" diye başlık atılıyor tbf'nin sitesinden. Turgay Demirel 20 yılın ardından bir kere daha aday olduğunu açıkladı geçenlerde. Yeni bir nesili yemeye, yok etmeye karar verdi anlaşılan. Önce İbo, Memo, Hido, Mirsad'lı dönem, sonra Ömer, Ersan, Oğuz, Semih'li dönem, şimdi de Furkan, Göksenin, Emir'li dönemi gözüne kestirmiş heralde. Milli takım kampı Galatasaray'lı sporcuları ayartma kampı olarak devam mı edecek? Bu şekilde devam edecekse oyuncularımız geri çağırılsın ve takımımızla antremanlarına başlasınlar. Bu konuları yazmak istemiyordum ama dayanamadım artık.  Üstünüzdeki Fenerbahçe formasını çıkarın artık ya da çekin elleriniz milli takımdan gidin takımınızın koç kadrosuna, yönetim kadrosuna dahil olun! "Milli takımı alet etmeyin."

NOT: Hangi oyuncunun kaç dakika süre aldığını yazmayan bir "Basketbol Federasyon"u sitesi var..


4 Eylül 2012 Salı

Doğum günün kutlu olsun İMPARATOR!


Türk futbol tarihini değiştiren adamın, Fatih Terim'in doğum günü bugün. 4 Eylül 1953 tarihinde Adana'da dünyaya geldi. 59. yaşını kutluyor bugün. Kırdığı rekorlar, ulaştığı başarılar, aldığı kupalar, yaptığı işler.. Anlat, anlat bitmez onu. Benim açımdan sadece Türk futbol tarihinin değil Türk spor tarihinin en önemli kişilerinden biri belki de birincisidir. Hiç bir zaman pes etmeyen, İtalya'da hala "Grande" diye anılan, tek ihtimali olanların hikayesinde başı çeken insan, ÇOK YAŞA sen!

İyi ki doğdun İmparator, iyi ki bizimlesin. Allah seni başımızdan eksik etmesin. Saha kenarında, yönetici olarak hep buralarda olman dileğiyle. Nice Sarı-Kırmızı  başarılı yıllara!


1 Eylül 2012 Cumartesi

31 Ağustos | Avrupa'daki son transfer günü

Dün son transfer günüydü Avrupa için. Ve alıştığımız gibi hızlı geçti. Bir çok transfer oldu. Beklediğimiz transferlerde oldu, çok şaşırdığımız transferlerde oldu. Bu transferlerden öne çıkanların bazılarını yazayım ben de;
  • Michael Essien      Chelsea => Real Madrid (kiralık) Çok ilginç bir transfer kimse beklemiyordu bunu heralde. Çok ani gelişti.
  • Javi Martinez        Athletic Bilbao  => Bayern Münich
  • Clint Dempsey      Fulham  => Tottenham
  • Ryan Babel           Hoffenheim  => Ajax
  • Joey Barton          Q.P.R.  => Marsilya (kiralık)
  • Stéphanie M'Bia   Marsilya  => Q.P.R.
  • Oguchi Onyewu    Sporting Lizbon  => Malaga (kiralık)
  • Ibrahim Afellay      Barcelona  => Schalke (kiralık)
  • Rafael van der Vaart  Tottenham  => Hamburg
  • Hugo Lloris           Lyon  => Tottenham
  • Stefan Savic          Manchester City  => Fiorentina
  • Luca Toni             Al Nasr  =>  Fiorentina
  • Marco Borriello    Milan  => Genoa
  • Nicklas Bendtner  Arsenal  => Juventus (kiralık)
  • Javier Saviola        Benfica  => Malaga
  • Maicon                 Inter  => Manchester City
  • Dimitar Berbatov   Manchester United  => Fulham
  • Charlie Adam        Liverpool  => Stoke City
  • Nigel De Jong        Manchester City  => Milan
  • Scott Sinclair         Swansea  => Manchester City
  • Giovanni Dos Santos   Tottenham  => Mallorca
  • Juan Vargas           Fiorentina  => Genoa (kiralık)
  • Joao Moutinho       Porto  => Tottenham
  • Gregory van der Wiel Ajax  => PSG
  • Julio Cesar            Inter  => Q.P.R.





Chelsea 1-4 At. Madrid "El Tigre"





31 Ağustos 2012 Cuma

Milli Takım Aday Kadro Açıklandı

A Milli Takımın Hollanda ve Estonya maçları aday kadrosu ve programı açıklandı.

A Milli Takımımızın, 7 Eylül Cuma akşamı Amsterdam’da Hollanda ve 11 Eylül’de İstanbul’da Estonya ile oynayacağı FIFA 2014 Dünya Kupası grup eleme maçlarının aday kadrosu ve programı açıklandı.

Fenerbahçe'den 7, Galatasaray'dan 6, Beşiktaş ve Trabzon'dan 1'er oyuncu var. 4 büyükler dışında Süper Lig'deki diğer takımlardan oyuncu seçilmedi.

Abdullah Avcı ve ekibi tarafından açıklanan kadro şöyle;

Kaleciler: Mert Günok, Tolga Zengin, Cenk Gönen
Defans: Semih Kaya, Hakan Balta, Ömer Toprak, Gökhan Gönül, Bekir İrtegün, Egemen Korkmaz, Hasan Ali Kaldırım
Orta Saha: Hamit Altıntop, Selçuk İnan, Nuri Şahin, Mehmet Ekici, Arda Turan, Mehmet Topal, Emre Belözoğlu, Caner Erkin, Sercan Saraer, Gökhan Töre
Forvet: Burak Yılmaz, Umut Bulut, Mevlüt Erdinç, Tunay Torun

Merak ettiğim bir kaç soru var;

1) Emre Çolak bu takıma girmek için daha ne yapmalı?

2) Abdullah Avcı, Hasan Ali Kaldırım, Bekir İrtegün, Hamit Altıntop, Emre Belözoğlu, Caner Erkin'i nerelerde izledi, bizlerden farklı ne gördü? Hamit Altıntop'u deneyimli, takımında iyi-kötü oynuyor diyordur büyük ihtimal, Emre Belözoğlu'nu hangi performansına göre alıyor? Egemen-Yobo ikilisi oynarken Bekir İrtegün neye göre çağrıldı? Hasan Ali yine bir nebze anlayabiliriz, sol bek yedeği olacak başka oyuncu yok(vay halimize..)Caner Erkin, Emre Çolak ve Aydın Yılmaz'dan fazla neler yapmış?

 3) Hazırlık maçlarına çağırılmayan şu an bölgesinin en iyisi olan Hakan Balta'yı çağırmak şimdi mi geliyor aklına?

4)Forvet hattına yorum yapamıyorum elimizde olan bunlar. 4 oyuncudan takımında ilk 11'de olan bir tek Umut Bulut var, Burak Yılmaz'da büyük ihtimal 11'deki yerini alacak bu hafta sonu.

5)Kaleci konusunda sıkıntılarımız var. Tolga oynayacak gibi gözüküyor. Mert iyi bir kaleci değil ama iyi bir kaleci olacak zamana değil oynamaya ihtiyacı var. Cenk içinse umudum pek yok diyebilirim. Hiç sevmesem de bu Volkan şu an en iyi kaleci ve ona ihtiyaç var. Umarım Tolga harika performansını devam ettirir. 

Tartışılacak çok konu var elbet, fazlasıyla da tartışacak insanlar. Ama seçilen oyuncular bunlar artık destek zamanı. Grubumuzda "kesin 1. olmalıyız", "2.lik başarısızlık olur" tarzı söylemlerden uzaklaşalım. Kendimizi büyütmeyelim, yerimizi bilelim artık. Ama 2. olmamak için hiç bir neden yok. Macaristan'la Romanya bizim oyuncu kalitemizden uzaklar ama biz de onların konsantrasyon seviyelerinden uzağız. İnşallah bu sıkıntı Abdullah Avcı çözer ve rahat bir grup süreci geçiririz.

Şampiyonlar Ligi H Grubu!

"Maksadımız İngilizler gibi toplu bir halde oynamak, bir renge ve bir isme malik olmak ve Türk olmayan takımları yenmek."
ManU yıllardır(1986'dan beri) Sir Alex'in önderliğinde dolu, dizgin gidiyorlar. Geçen sene yaşadıkları hayal kırıklığına aldanmamak lazım. Bu sene RVP ve Kagawa transferiyle bir basamak üste çıktığını düşünüyorum ManU'nun. Galatasaray gibi onlarda 4-4-2 oynuyorlar genellikle ve dünyadaki en başarılı temsilcisi diyebiliriz bu sistemin. 1. torbadan Porto-Milan-Arsenal dışındaki takımlara karşı Galatasaray ve diğer 2 takımın şansı ManU'ya karşı olan şansımızdan fazla olmayacaktı. Karşımızdaki ManU diye asla pes etmeyeceğiz elbette ama gerçekçi düşünmek lazım. Ben özellikle Arena'daki maçta 3puan alacağımıza inanıyorum 5.haftada bir üst turu garantilemiş ManU'yu geçebiliriz. Sir kuradan sonra açıklamada bulundu: "We have the experience of playing against Galatasaray in the past and we will always remember the 'Welcome to Hell' banners"
Braga uzak olmadığımız bir takım. Geçen sezon Beşiktaş'la karşılaşmışlar ve elenmişlerdi. Ondan önceki sezon ise Avrupa Kupasında finalde Porto'ya yenişmişlerdi(Falcao başkana saygılar). Bu senede ön elemelerde Udinese'yi penaltılarda eleyip geldiler. Genellikle savunma yapan bir takım. Kontra atakla gol arıyorlar ve çok hızlılar. Benim aklıma Braga denince direk o ilginç stadları geliyor. Ama 2.torbanın en zayıf ekibi olarak gözüküyorlardı. Ben de Braga'yı istiyordum. Manchester City'nin, Valencia'nın olduğu torbadan en iyi kurayı çektik diyebiliriz.
1907 Cluj aslında uzak olduğum bir takım. Kapalı kutu diyebiliriz ama Dortmund gibi fazlasıyla açık bir kutunun olduğu torbada Cluj'u kura öncesi verseler direk kabul ederdik riske girmeden. Kuradan sonra araştırdım biraz onlar için de Portekiz takımı diyebiliriz. Oyuncularının çoğunluğu Portekiz'den gelmiş Portekizliler veya Brezilyalılar. Oyun sistemleri hakkında çok bilgi sahibi değilim maalesef.
Galatasaray bu gruptan 2. olarak çıkabilir hatta çıkmalıdır. 3.lük başarısızlık sayılabilir. Gidebildiğimiz yere kadar gideceğiz, son saniyeye kadar mücadele edeceğiz. "O" sene, bu sene olmayabilir ama o kupa öyle ya da böyle İstanbul'a gelecek. 3 yıl sonra olur, 5 yıl sonra olur ama olacak. Uzun bir aradan sonra layık olduğumuz yerdeyiz, olmamız gereken yerdeyiz. Diyecek tek bir cümlemiz var artık; "Tek eksik o kupa, şimdi kork Avrupa!" NOT: 1999-2000 sezonunda yine H grubundaydık. Bazıları "tesadüf"leri sever.
Bir paragrafta "Big Chief"e açmak istiyorum. O paraya odaklanabileceği bir dönemde Amerika ve Katar'dan gelen tekliflere rağmen Galatasaray'ı seçti. En can alıcı yılımızda geldi bu takıma liderlik yaptı savunmayı topladı, Semih'i eğitti. Bu sene sonunda futbolu bırakacağı söyleniyordu zaten. Ama böyle 4-5 aylık uzun bir sakatlık dönemi onun için erken emeklilik anlamına gelebilir maalesef. Bir stoper transferi şart oldu diyebiliriz. Kaka transferi şu anlık 2. plana atıldı diyebiliriz. Çok kısa bir süre var ve çok kısıtlı bir oyuncu pastası var. Burada Fatih Terim'e güvenmekten başka seçeneğimiz yok. Umarım bir "Riera faciası" olmaz.

30 Ağustos 2012 Perşembe

San Marino




Real Madrid 2-1 Barcelona

Mourinho, geçen maçtan gerekli dersleri çıkarmış. Coentrao ile değil de Marcelo ile başlaması zaten bütün maç etkisini gösterdi. Her El Clasico gibi hızlı başladık ve bu sefer 2 gol bulduk. El Clasico'larda yeterli olmayan Ronaldo son 2-3 maçtır bunu sildi hafızalardan. Takımın lideri de o golcüsü de artık.

Kırmızı kart sonrası Barcelona'nın  dağılmasını beklemiyordum. Olmadı da. Pas üzerine kurulu oyunda gereğinden çok fazla pas yapıyorlar o yüzden bir kişinin eksilmesi çok büyük etki yaratmadı. Bulduğumuz birkaç pozisyonu ilk yarı gole çevirebilseydik o zaman farklı olabilirdi maç ama o da bizim nazarımız olsun.

Maçın ikinci bölümünde Mesut ve Di Maria'nın fiziğini yetersiz buldum. Real Madrid, Mourinho ile çok güçlü bir fizik seviyesine çıkmıştı ama dün akşam durum biraz değişikti. İkili mücadelelerde kaybeden taraf olduk açıkçası. Bu da Barcelona'nın güven kazanmasında ve ataklara çıkmasına başladı. İlk yarıda gelen Messi'ni frikiği de takımı hareketlendirdi ve zaten kolay gevşeyen Real Madrid üzerinde tekrar baskı kurdu Barça. Bu baskı durumunda da kaptan devreye girdi ve birçok önemli pozisyondan sorunsuz ayrılmamızı sağladı. Mourinho'nun yaptığı Benzema-Modric-Callejon takviyesiyle fizik olarak ta yeniden diriltti takımı. Böylece oyunun kontrolünü yine ele geçirdik.

Modric'e de değinelim biraz. Takımdaki ilk maçı için çabuk adapte oldu diyebilirim. Tabi daha 15 dakika sahada kaldı ama ilerisi için de çok önemli bir görüntü çizdi.

Genele bakacak olursak Real Madrid üstün bir oyunla rakibini devirdi ve Süper Kupa'yı bir kez daha evine götürdü. Bunu da demeden geçemicem, Barcelona modadır, ve moda bitti.

27 Ağustos 2012 Pazartesi

Real Madrid-Modric ve...

Tam bloga yeniden yazmaya karar verdim bütünlemeler çıktı başımıza. O yüzden gecikmiş bir kaç konu var. Hepsini tek yazıda değineceğim.

Sondan başlayalım. Luka Modric, iki senedir Real Madrid'in listesinde olan bir isim. Sebebi alınamamasından değil, alınmamasıdır. Real Madrid'seniz listenizdeki oyuncu çok durmaz orada. Ya alırsınız, ya da çıkarırsınız gözden. Mesut numarayı aldı geçen sene ama pozisyon ve saha içindeki duruşu ile de "10 numara". Zidane'dan sonra o mevkide kimse tutunamamıştı. Fakat Real Madrid'in çok yoğun bir fikstürü var her sene. Neredeyse 60 maça yakın oynuyorlar bir sezonda. Jose Mourinho'nun en önemli özelliklerinden birisi de istikrardır. Bunun için de geniş bir kadorya sahip olmak gerekir. Nuri'nin kiralanması - Mourinho'nun Nuri'si olabilmesi için doğru lige gittiği kesin - Kaka'nın da gözden çıkarılması sonrası Mesut'a alternatif bir oyuncu gerekti Real Madrid'e. Bu pozisyona Avrupa'dan alabileceğin adamlar bellidir. Sneijder o treni kaçırdığı için olmaz, haliyle rota listedeki isme döndü tekrar, Luka Modric. Tottenham onu iki senedir iyi bir paraya satmak istiyordu. Ama kimse o bonservisi verecek durumda değildi, hele ki kriz ortamında. Net bir bonservis bedeli yok daha ortada ama tahminimce Perez başkan Tottenham'ın istediği 35M Pound'u vermiştir. Gelelim biraz Modric'e. Mesut'a alternatif olarak desem de Modric aynı zamanda kanatta da verimli olabilecek bir oyuncu. İlerde Ronaldo-Mesut-Di Maria(Callejon) ile çıkan Real Madrid'de Ronaldo ve Mesut dışındaki kanat arada sekteye uğruyordu. Modric böyle zamanlarda da oynayabilecek seviyede biri ve bu sene ondan beklentilerim büyük.


Derbi hakkında çok lafa girmeyeceğim. Futbol olarak bakıcak olursak; Beşiktaş elindeki kadroyla oynayabileceği en iyi futbolu ortaya koydu. Maç gitti-geldi iki taraf için de. Maçın hakkı bence de beraberlikti ama bu şekilde olmamalıydı. İkinci yarıdaki Beşiktaş'ın bütün emekleri yazık oldu. Bu ülkede futbol, hala adaletsiz oynanıyor. 

Güzel bir hafta bizi bekliyor. El Clasico sonrası mutlaka yazı gelecektir. Umarım kupa ile gelir yazılar...